Vakıf Müessesesinin Gelişimi ve Mahiyeti

Vakıf Müessesesinin Gelişimi ve Mahiyeti

Vakıf Müessesesinin Gelişimi ve Mahiyeti

Vakıflar, tarihsel gelişimi içerisinde insanlığın yaşam boyunca ihtiyaç duyduğu konuları ele alarak ortaya çıkan birçok sorunu çözerek insanlığın geçmişinden günümüze kadar gelmiştir (Akbulut, 2007: 63).

Babillerde Vakıf Anlayışı
Vakıf müessesesinin ortaya çıkışı Babil’ de malın başkalarının kullanımına açılması olarak kral tarafından kendi arazisinin kullanım hakkını kamu görevini ifaetmek amacıyla bağışladığı ve malından feragat etmesiyle gerçekleştiği belirtilmektedir. Eski Mısır’da ise vakıf fikrinin mevcut olmakla birlikte, bunun uygulanış şeklinin kutsal kabul edilen ilah, tanrı, mabet ve kabirlere tahsisinin yapılmasıyla ortaya çıktığı, bunun arkasında yatan temel faktöründe ilahlara yakınlaşmak olduğu açıklanmaktadır (Akgündüz, 2014: 37).
Eski Yunanda vakıf, malın veriliş amacına göre kullanılmaktaydı. Bireyler hibe veya vasiyet yolu ile mallarını amacı doğrultusunda kullanılması için bir kollektiviteye tahsis etmekteydi. Buradaki amaç, bireysel menfaatin elde
edilebilmesi için, bu şekilde bir tasarrufta bulunarak amaca ulaşma yolu olarak görülmekteydi (Köprülü, 1951: 480).

Roma Hukukunda Vakıf Anlayışı
Roma Hukukunda ise vakfın ortaya çıkmasını sağlayan koşullar üzerine yapılan açıklamalarda İslam toplumlarından öncede vakfın var olduğu ve Müslümanların vakıf müessesesini Roma toprakları içinde olan halktan görerek geliştirip zenginleştirdiğini hukukçu Gatteschi ifade etmiştir (Köprülü, 1942: 7), (Akipek, 1966: 219-220).

Dönem şartları içinde Roma’ da vakfın kuruluşunu sağlayan ön koşullar dini inanışlar bağlamında Tanrılara ve mabetlere yapılan harcamalar şeklinde ortaya çıkmaktaydı. Bu türden uygulamaların birey inisiyatifinden tüzel
kişilik kazanması Hıristiyanlığın Romanın resmi din olarak kabul edilmesinden sonra gerçekleşmiştir (Ballar, 2008: 6). Dolayısıyla Hıristiyanlığın kabulünden önceki Roma toplumları ile Hıristiyanlığın kabulünden sonraki Roma toplumlarında vakıf anlayışı bireysel zihniyette farklı düzeylerde teşekkül etmiştir. Dinin kabulü öncesinde kadim Yunan’da olduğu gibi bireyin şan, şeref, menfaat elde etme araçlarından biri olan hayır ve imar faaliyetleri ile toplumsal statü ve saygınlık elde etme amacı vakfın ilkel biçimleri olarak görülürken, toplumsal düzeyde vakfın gelişimini engellemiştir. Dinsel bir topluma geçişle birlikte kurumsal yapılanmalar vakfın toplumsal düzeyde ihtiyaçlarını karşılayıcı bir araç haline gelmesini sağlamıştır (Dupont, 1994: 8).

Bizans hukuku kilise, manastır, ibadethane ile hayır müesseselerinin ve bütün tesislerin hukuki olarak tüzel kişiliğe sahip olduğunu kabul etmekteydi. Bireyler, kişisel iradeleriyle bütün servetini hayır işlerine tahsis edebilmekteydi. Bizans hukukunda tesis sahibi tesis üzerinde istediği tasarrufa sahipti. Yani tesise ait menfaatin bir kısmını veya tamamını kendisine veya mirasçılarına tahsis edebilmekteydi. Bizans hukukunda tesisisin dini müessese olması durumunda tesise ait malların devredilmesi, değiştirilmesi mümkün görülmemekteydi (Köprülü, 1942: 4).

Germen hukukunda da vakıf müessesesine rastlanmakta ve üç farklı şekilde ortaya çıkmaktaydı. Birinci tür vakıflar hangi alanda hizmet verecekse vakfı yapan tarafından bizzat ortaya koyulmakta ve kendisinden sonra vakfın hizmetlerini aynı şekilde sürdürmek şartıyla güvendiği bir kişiye vakfı devredebilmekteydi. İkinci tür vakıfta ise birinci tür vakfın idamesiyle ilgili sakıncaların ortadan kaldırılmasına yönelik uygulamaya koyulan bir vakıf türü olarak karşımıza çıkmaktadır. Burada vakfın konusunu teşkil eden malları, artık daimî bir hayata sahip bulunmayan bir beşere değil, daimî ve fani olmayan, tanrı, bazen kutsal kabul edilen kiliselerde resimleri bulunan kişiler ile azizler, bir varlığa devir eylemek gayesini taşımaktadır. Üçüncü ve en gelişmiş modelde ise vâkıf, vakf edeceği malları önce fiilen kendi malından tasarruf ederek meydana getirmekte, sonra da bu vakıfta görev yapacak bireylere mülkiyeti devretmekteydi. Vakıf kurmak isteyen birey sağlık alanında hizmet verecek bir vakıf kurmak istediğinde önce hastaneyi kurması gerekmekte sonra burada hizmet verecek olan teşkilat üyelerine,
korporasyon, kilise vb., mülkiyeti devretmesi gerekmekteydi (Köprülü, 1942: 6).

Türklerde Vakıf Anlayışı
Anadolu’da vakıf müessesesinin ilk belirtileri Hititler’ de Kral Hattusilis tarafından bir taş üzerine yazdırılan (M.Ö. 1280-1290 tarihine ait) bir Hitit vakfiyesidir. Burada Kral’ın düşmanını yenmesi sonucu bir ev ve eklentilerini tanrıça İştar’a tapınmak üzere vakfeder (Kunter , 1938: 117). Budist Uygur Türklerine ait bir kitabe Doğu Türkistan’da Turfan kazılarında bulunmuştur. Kitabe Vakıflar Genel Müdürlüğü’nde bulunmaktadır. Bir tahtaya yazılan vesika bir manastırın temelinde bulunmuş ve yardım etmenin sevabı ve teşvik edilmesine yönelik telkinler bulunmaktadır (Köprülü, 1951: 492). Bu Uygur vakfiyelerinin M.Ö. 12-13. asırda meydana getirildiği anlaşılmaktadır.
Bütün bunlara rağmen ister yerleşik, ister göçebe olsun, mahalli şartlara göre çeşitli düzeylerde eski Türk toplum hayatında bir takım örfi ve toplumsal müesseselerin oluşması doğal karşılanmalıdır. Genellikle iktidar sahibi kişilerden beklenen yardım faaliyetleri ile açları, fakirleri doyurma, giydirme Türk töresinde vücuda getirdiği çeşitli meselelerin insani çerçevede çözüldüğünü ortaya koymaktadır. Herhangi bir örf müessesesi incelendiğinde bu karakter ortaya çıkmaktadır (Caferoğlu, 1942: 185).

İslamiyet’in kabulüyle birlikte Türk toplumunda dini kaynaktan beslenen birçok vakıf müessesesi kurulmuştur. Türkler henüz Anadolu’ya gelmeden önce özellikle eğitim ve sağlık alanında vakıflar kurmuştur. Anadolu’nun Türkler tarafından fethedilmesinin ardından imar faaliyetleri başlamıştır. 13. yüzyıl itibariyle yerleşik hayata geçişle birlikte oluşturulan artı değer, zenginlik kaynağı oluşturmuş ve böylelikle zengin vakıfların kurulması sağlanmıştır. Selçuklular dönemindeki vakıfların gayesi sadece dinî amaçlarla kalmayıp, bunun dışında sosyal tesis kapsamında faaliyet gösteren vakıflara da rastlanmaktadır. Selçuklular döneminde Anadolu’da medreseler birer vakıf kurumu olarak görev yapmaktaydı. Medreselerde öğretim için bir bedel talep edilmemekte, öğrencilerin yiyecek ve yatacak masrafları vakıf gelirlerinden karşılanmaktaydı. Vakıf kurumlarında eğitimi yapılacak bilim dalları ve kaç adet eğitimcinin olacağı önceden belirlenirdi. Özel alanlarda hizmet veren medreseler bulunmaktaydı. Darulhadis, Fıkıh medresesi, Tıp medresesi gibi farklı düzeylerde eğitim kurumlarına rastlanmaktadır.

Ticaretin gelişmesi bu dönemde bir başka vakıf müessesesinin kurulmasını sağlamış ve kervansaraylar dönem şartları içinde çok önemli hizmetleri yerine getirmiştir. Kervansaraylarda yolcuların ve hayvanlarının konaklamaları, hiçbir ayrım gözetilmeksizin, Müslüman, Hıristiyan, zengin, fakir, köle, hür, yemek verilmesi, yolcuların ihtiyaçlarını gidermeye yarayacak malzemeler, ayakkabı tamiri, yeni ayakkabı verilmesi, yolcuların hayvanlarının nallanması için nal ve çivi tahsis edilmesi, veterinerlik hizmetleri kapsamında hayvanların bakımının sağlanması hizmetleri sunulmaktadır. Selçuklu vakıfları ayrıca birçok sosyal ihtiyacı da karşılamakta ve fakirlere, yaşlılara, engelli ve hastalara, hapiste olanlara yardımlar yapılmaktaydı (Demir, 2013: 272-280).

Osmanlılar döneminde vakıflar temel olarak Selçuklularda olduğu gibi dini bir güdüyle oluşturulmaktaydı. Bu tarz bir yönelimin kaynağını kuşkusuz, Hazreti Muhammed’in sevap kazanmanın yollarını gösteren hadislerinden
kaynaklanmaktaydı. Hadisler Müslümanlara ebedi rahatlığa kavuşmanın yollarını göstermekte ve bunun yolunun da insanlara yararlı bilgi, arkasından dua eden dini bütün çocuklar ve süregiden hayırseverlik, faaliyetlerinden geçtiğini belirtmektedir. Vakıfların bu üç koşulu da birleştirmesi, vakıf kurmayı ahirette kurtuluş elde etmenin bir aracı olarak ortaya çıkmasını sağlamakta ve bu anlayış Müslümanları şaşırtıcı sayıda sosyal ihtiyaca cevap vermek üzere birbirinden olabildiğince farklı vakıflar kurmaya itmekteydi (Çizakça, 2000: 6).

Vakıf kurmak için önemli bir diğer gerekçe, mülkiyet haklarının korunmasıydı. Klasik dönem boyunca, Osmanlı elitleri tam anlamıyla mülkiyet hakkına sahip olmamakta ve müsadere tehlikesi ile karşı karşıya kalmaktaydı. Bu türden bir uygulama tedbir amaçlı olarak ortaya çıkmakta, bu bağlamda haksız kazanç sağlama yolunda olan bireylerin malına el koyma yolunun açılması olarak görülmektedir. Devlet müsaderesi ancak 1830’larda Tanzimat reformları ile sona ermiştir. O zamana dek, yönetici elitin bir üyesi mülkünü ancak vakfa dönüştürerek, yani Allah’ın mülkiyetine geçirerek koruyabilirdi. Bir mülkün Allah’ın mülküne dönüştürülebilmesi için, olmazsa olmaz şart ise, o mülkün bu dönüşümden önce tartışmasız bir şekilde özel mülk statüsünde olmasıydı. Son olarak, sosyal prestij kazanmak da bir diğer önemli motivasyondu (Gökşen,2005:60-76).

 

Yasin AKYILDIZ– Ali Rıza ABAY – Yalova Uludağ Üniversitesi Makalenin Tamamını Okumak İçin Tıklayınız

 

SORU SORMAK için lütfen linke tıklayıp açılan sayfada sorunuzu sorunuz.

WEB sitemizde yer verilen açıklamalarımız, hukuki görüş ve tavsiye niteliğinde olmayıp, konuya ilişkin genel bilgiler içermektedir. İşbu web sitesinin içeriğinden kaynaklanan veya içeriğine ilişkin olarak ortaya çıkan sonuçlardan dolayı herhangi bir sorumluluk iddiasında bulunulamaz.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Vakıf, İktisadi İşletme, Vakıf Üniversitesi, Aile Vakfı, Yardımlaşma Vakfı Nasıl Kurulur? Vakıflar Vergi Muafiyetini Nasıl Alır?

Nasıl Kurulur?

Vakıf, Vakıf İktisadi İşletmesi ve Vakıf Üniversitesi'nin kuruluş işlemleri İle ilgili ayrıntılı bilgilere buradan Ulaşabilirsiiniz.
Devamını Oku

Makaleler & Duyurular

Vakıflarla ilgili mali, idari ve mevzuat konularında yazılmış makalelere bu sayfadan ulaşabilirsiniz...
Devamını Oku

Sorular & Cevaplar

Aklınıza takılan tüm soruları kolay soru, zor soru demeden sorabilirsiniz. Sorularınıza en kısa sürede cevap verecektir.
Devamını Oku

Vakıflarla İlgili Mevzuat

Vakıflarla İlgili kanun, yönetmelik ve tüzük Hepsi bir arada..
Devamını Oku
Tüm bu sebeplerden dolayı bu sayfada sivil toplum kuruluşlarının en önemlilerinden vakıflarımızı tanıtmaya çalışacağız. Onun için her hafta vakıflarımızı tanıyalım sayfamızda faaliyetleri ile öne çıkan vakıflarımızdan birini tanıtacağız. Faydalı olması dileği ile…

Vakıflarımızı Tanıyalım

Bu sayfada her hafta bir vakfımızı tüm yönleriyle tanıtıyoruz...
Devamını Oku

Türkiye'deki Vakıflar

Türkiye'de faaliyet gösteren vakıflar... İl, il, adresleri ve telefon numaraları
Devamını Oku